Enis Doko: New Age Kültleri
New Age, iddia ettiği gibi kadim kültürlere dayanmayan, genelde onları tahrif eden bir harekettir. Bilim ile spiritüalizmi birleştirdiği iddiası da yanlıştır, kendi iddialarını temellendirmek için verdikleri bilgiler “sözde bilimdir” ve gerçek bilimle çelişir.
Kültler, genelde küçük bir grubun tek bir kişi, bir nesne ya da davaya sağlıksız bağlılığı sonucu ortaya çıkan sosyolojik gruplardır. 1930’larda ortaya çıkan kült kavramı, özellikle 1960-1970’lerde ABD’de ortaya çıkan garip inançlara sahip olan ve müritlerini ölüme bile götürmeyi başaran dinî hareketlerden sonra popüler oldu. Kült kavramı günümüzde bu gruplara karşı, önyargı içerdiği gerekçesi ile ABD’li akademik çevrelerde yeni dinî hareketler kavramı ile yer değiştirmeye başladı. Ancak popüler kültürde hâlâ kullanımı devam ediyor.
Kült hareketleri, bir ucunda geleneksel dinlerden hafif sapmalar gösteren gruplar, diğer ucunda People’s Temple (Halkın Mabedi) gibi radikal gruplar olan geniş bir spektruma sahiptir. Ayrıca bütün kültler toplum ve üyelerine zarar vermezler. Spektrumun başındaki grupların zararsız ya da az zararlı olduğu söylenebilir, diğer uçtakiler ise FETÖ gibi toplum için son derece yıkıcı olabilirler; bu kültlere yıkıcı kültler denir.
New Age hareketleri
New Age (Yeni Çağ) 20’nci yüzyılda Batı’da ortaya çıkan spritüal ve mistik bir harekettir. Özellikle 1970’lerden sonra büyük bir yükselişe geçen New Age akımı Türkiye dâhil bütün dünyaya hızla yayıldı. New Age hareketlerin özellikle günah ve ceza kavramını içermemesi, kişiyi düzenli ibadete zorlamaması, ahiretten çok dünyevi problemlere odaklanması, bilimsel terimlere atıf yapması, sevgi ve hoşgörü söylemini ön plana çıkarması sekülerleşen toplum ve bireylerde dinin alternatifi olarak tercih edilmesine ve hızlı bir şekilde yayılmasına neden oldu. New Age hareketlerin çoğunun paylaştığı inançlar kolaylıkla külte dönüşme potansiyeli taşır. Maya takvimine. Sümerlere, astrolojideki kova çağı gibi farklı kavramlara atıf yaparak bir çeşit altın çağ ya da yeni başlangıçtan söz ederler. Çoğu New Age grubunda bir guru, üstat gibi lokal bir mistik vardır. Bu mistik, takipçilerinin hayatını ve kararlarını yönlendirir. Neredeyse her zaman bu mistikler hayat koçluklarını belli bir ücret karşılığı yapar, bu da üyeleri maddi yönden istismar etmeye kapı aralar. Tabi zaman zaman üyelerin cinsel olarak da istismar edildiği ile ilgili haberlere rastlamak mümkün. Üstelik New Age yapıları kendilerini din olarak tanıtmadıkları için çoğu takipçi bir kült hareketin içesine girdiğinin farkına varmaz.
Türkiye Müslüman ağırlıklı bir toplum olduğu için Türkiye’deki New Age akımları İslam’la barışık bir görüntü sunmaya çalışırlar. Genelde kendilerini tasavvuf ile özdeşleştirir ve tasavvuf ile Uzak Doğu/New Age düşüncesinin benzediğini ima ederler. Hiçbir tasavvuf bilgisi olmayan, hatta Müslüman olmadığı hâlde kendini derviş olarak tanıtan çok sayıda popüler New Age yazarı var. Peki, New Age düşüncesi İslam’la ne kadar uyumlu?
New Age hareketin İslam’dan farkları
New Age düşüncesi geleneksel İslam kelam anlayışı ile çeşitli açılardan farklılaşır. Öncelikle İslam’da Allah çok merkezi bir rol oynar ve kutsallığın ana kaynağıdır, yani İslam’da “kutsal” bu evrene aşkındır. Oysa New Age’te Allah’a özel bir yer verilmez ve kutsallık evrene ya da ondaki nesnelere atfedilir. Nitekim New Age Allah’a atıf yaptığında da genelde onu evrene içkin ya da evrenin parçası olarak görür, diğer taraftan geleneksel İslam anlayışında ise Allah evreni yaratmış ve ondan bağımsızdır.
İslam’da anlam ve ahlak evrene aşkındır, New Age akımları ise anlamı ve ahlakı evrenin içinde ararlar. İslam ahiret merkezlidir, mutlu bir ahiret hayatı esas hedeftir. New Age gruplarının çoğu ise ahirete inanmaz, reenkarnasyonu tercih ederler. Ahirete inandığını söyleyenler de buna özel önem vermezler. New Age hareketleri dünya merkezlidir, dünyevi başarı, ahenk ve mutluluk hedef alınır. İbadet anlayışlarında da önemli farklar vardır. New Age dinlerinde ibadet ya da dinî ritüeller bir çeşit terapidir, çoğu zaman New Age grupları alternatif tıbbi uygulamalarda bulunurlar. İslam’da ise ibadetler Allah’a özgüdür ve ona yakınlaşma aracıdır.
İslam’da dini otorite Allah’tır, özel bir ruhban sınıfı yoktur. New Age gruplarında vahiy ya da Allah merkezde değildir, genelde lokal karizmatik bir mistik ya da guru ön plana çıkar. İslam’da ise sıradan bir insanın doğaüstü gücü yoktur, biz aciz varlıklarız ve kurtuluş için Allah’a dönmemiz gerekmektedir. Öte yandan New Age grupları insanlarda açığa çıkmamış potansiyeller olduğunu, hatta bazıları insanların bir çeşit “Tanrı” olduğunu iddia ederler.
Bu karşılaştırma bize New Age’in İslam gibi teistik dinlerden çok, pagan/putperest yapılara yakın olduğunu göstermektedir. Nitekim Avrupa’daki gruplar bunu kabul ederken, Türkiye’deki gruplar daha ziyade “kadim öğretiler” tabirini kullanır ve nadiren Şamanizm’den etkilendiklerini kabul ederler.
Sahte din olarak New Age
New Age hareketleri din/spiritüalizm ve bilimi bir araya getirmekle övünürler. Özellikle Uzak Doğu ve pagan dinlerin doktrinlerinden bahsederken aynı zamanda kuantum kuramı, frekans ve enerji gibi bilimsel kavramlara atıf yaparlar. Dolayısıyla hem bilimsel hem de spiritüal bira görüntü çizmeye çalışırlar. Dinbilim ilişkisi alanında çalışan bir akademisyen olarak rahatlıkla çoğu New Age grubunun beyan ettiği görüşlerin hem sahte bilim hem de sahte din olduğunu söyleyebilirim.
New Age sahte dindir çünkü aslında atıf yaptığı kadim geleneklerden hiçbirine bağlı değildir. Bu geleneklerdeki uygulamalara da sadık değillerdir ve çoğu zaman bunu para karşılığı yaparak bu dinlerin ruhuna zarar verirler. Bunu genellikle Batılı olmayan dinlere yaparlar. Aborijin, Kızılderili pratikleri, Orta Asya Şamanizm ritüelleri, Hindu Ayurveda ile yoga, Çin Feng Shui ya da Tai Çi gibi çeşitli geleneksel pratikleri kendilerine göre uyarlayarak sunarlar.
Bunun ne anlama geldiğini anlamak için namaz ibadetimizin, Müslüman bir grubun amacı dışında, hayatta başarı kazanmak için para ile pazarlandığını, abdestsiz namaz kıldırıldığını düşünelim. Çoğu Müslüman bu görüntüden rahatsız olacaktır. İşte söz konusu dinlere yapılan muamele budur. Nitekim özellikle Kızılderililer bundan çok rahatsızdır ve yaşlılar konseyleri New Age aleyhinde çağrılarda bulunmaktadırlar.
New Age üstatları din sosyolojisinde “plastik şaman” kavramı ile anlatılırlar. Plastik şamanlar, kadim dinlerin din adamlarının uygulamalarını taklit eden, ancak bu konuda gerçek manada bilgisi olmayan, dinî eğitim almamış ve bu uygulamaları amacı dışında kullanan bireylere verilen isimdir. Konunun uzmanı, kadim geleneklere bağlı din adamları genelde plastik şamanları eleştirirler. Türkiye’de plastik şamanlar karşımıza tasavvuf postuna bürünmüş olarak çıkar. Tasavvuf geleneği ile bağı olmayan hatta Müslüman olmayan insanlar kendilerini “Yeni çağın dervişi” ilan etmekte, ney’le fotoğraf çekerek kendilerini Sofi olarak tarif etmektedirler. İnsanlara sufi bilgelik vermeyi amaçlayan kitaplarının gerçek sufi geleneği ile bağı yoktur; bu anlamda insanları kandırmaktadırlar.
Sahte bilim olarak New Age
New Age gruplar ve üstatları çok sayıda sahte bilimsel iddiayı sanki gerçekmiş gibi savunurlar. Bilimsel kuramları tahrif ederler. Mesela kuantum kuramına sıkça atıf yaparlar. Doktorasını kuantum alanında yapan bir fizikçi olarak savundukları şeylerin kuantum kuramıyla alakası olmadığını rahatlıkla söyleyebilirim. Kuantum kuramında evrenin bizim mesajımızı algıladığı ya da zihnimizin evreni kontrol edebileceğini gösteren hiçbir sonuç yoktur. Onun ötesinde kuantum kuramının indeterminist yapısı bizim evren üstündeki kontrolümüzün sınırlı olduğuna işaret eder. İnsanların ya da ruhun frekansından söz ederler. İnsanın frekansı anlamsızdır, frekans tekrar edilen süreçlerin tekrar sayısını ifade eder.
Fiziksel bir kavram ve kütleye dönüşebilen enerji kavramını da ters yüz ederek mistik bir anlam verirler. İnsan vücudunun etrafında aura enerjisi olduğunu savunurlar ama bu alanı hiçbir kontrollü koşul altında tespit edemezler. Modern tıpta böyle bir enerji olmadığı gibi Edzard Ernst’ın klinik çalışmaları da biyoenerjinin işe yaramadığını gösteriyor. Bu enerjilerin fotoğrafını Kirlian fotoğrafçılığı metodu ile çekildiğini iddia ederler. Oysa bilime göre Kirlian fotoğraflarının çektiği şey korona boşalması denen elektrik fenomenidir ve metal gibi herhangi bir iletken de aynı görüntüye yol açar.
Tahrifçi bir hareket
Taşların çeşitli hasatlıklara iyi geldiğini iddia ederler. Ancak bu iddialarını destekleyen hiçbir bilimsel bulgu olmadığı gibi, mesela Dr. Christopher French’in kuartz-plastik deneyi gibi belli taşlara atfedilen iyileşme etkilerinin aslında plasebo etkisi olduğunu takipçilerine söylemezler. Yine taşların/tuzun radyasyon ve kötü enerjileri emdiğini iddia ederler. Doğru olsaydı nükleer santralleri kalın kurşun duvarlarla kaplamak yerine taş ya da tuzla kaplardık. Taşın alana yayılan radyasyonu üstüne çekip emmesi mümkün değildir.
Bir de Emoto’nun meşhur su deneyleri var. Su duaya, enerjiye, güzel seslere tepki verip dondurulduğunda güzel şekiller alıyor iddiası… Neredeyse bütün New Age’çi gruplar bu deneylere atıf yapar. Ancak Emoto bilim insanı değildir, doktorası sahtedir ve bahsedilen deneyler doğru değildir. Su molekülleri onlara yollanan enerji ya da duaya göre özel bir şekil almazlar. Zaten duanın muhatabı da su değildir!
Bazıları beynimizin yüzde 10’unu kullandığımızı ve bu rakamın arttırılabileceğini söyler. Oysa pet ve fMRI cihazları beynin gün boyunca tamamını kullandığımızı gösterir. Söz konusu iddia çağdaş nöroloji bilimi ile taban tabana zıttır.
Hipnoz sırasında elde edilen geçmiş yaşam anılarının gerçek olmadığı, tarihi verilere uygun olmadığı ve anlatılan anıların bu yaşamdaki tecrübelere bağlı olarak oluşturulmuş anılar olduğu çağdaş bilimin genel görüşü olsa da bunu sanki reenkarnasyonu ispatlayan bilimsel bir veriymiş gibi sunmaktan kaçınmazlar. Sonuç olarak New Age, iddia ettiği gibi kadim kültürlere dayanmayan, genelde onları tahrif eden bir harekettir. Bilim ile spiritüalizmi birleştirdiği iddiası da yanlıştır, kendi iddialarını temellendirmek için verdikleri bilgiler “sözde bilimdir” ve gerçek bilimle çelişir. Ancak New Age’in başarısından Müslümanların çıkaracak dersi olduğu kanaatindeyim: İslam’ın sevgi ve hoşgörü yönünü görünür kılmalı ve bilimle olan uyumunu daha iyi anlatmalıyız.